Akıncı “EXPO nasıl satılacak?”
Haberler28 Eylül 2023Toplantının moderatörlüğünü Akdeniz Üniversitesi İİBF Öğretim Üyesi & ANSİAD Fahri Üyesi Doç. Dr. Şükrü Erdem’in yaptığı toplantıya İyi Parti Antalya Milletvekili Aykut Kaya, ATSO Meclis Başkanı & ANSİAD Üyesi Ahmet Öztürk, Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED) Başkan Yardımcısı & ANSİAD Yüksek Danışma Kurulu Başkanı Ali Eroğlu, Batı Akdeniz Sanayi ve İş Dünyası Federasyonu (BAKSİFED) & ANSİAD Geçmiş Dönem Başkanı Abdullah Erdoğan, Antalya Gazeteciler Cemiyeti (AGC) Başkanı İdris Taş, İyi Parti Antalya İl Başkanı Vahdet Afşin Karacan, ATSO Yönetim Kurulu Üyesi & ANSİAD Üyesi Hatice Öz, İyi Parti Genel İdare Kurulu Üyesi & ANSİAD Üyesi Ayşen Kurt ve ANSİAD Üyeleri katıldı.
Toplantının açılış konuşmasını gerçekleştiren ANSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Akın Akıncı, Orta Vadeli Program (OVP)’yi nispeten gerçekçi-akılcı bir çerçevede açıklandığını ancak yapısal reform atıflarına rağmen yeterli analizin yapılmadığına dikkat çekti. Akıncı, “OVP’de önemli bir eksiklik, “yapısal reform” atıflarına rağmen ekonomideki yapısal sorunların yeterince ele alınmaması ve bu konudaki analizlerin yetersizliğidir. Kamu kesiminde ve özel sektörde “yapısal reform” bilincinin gelişmesi açısından yapısal reformlara daha fazla önem verilmelidir. Örneğin OVP’de “bürokratik ve hukuki öngörülebilirliğin güçlendirilmesi” ifadesine ve iş ortamıyla ilgili hukuki düzenlemelere yer verilmesi olumludur, bunu tastik ettik ancak hukuk reformu konusunun yargı bağımsızlığını içerecek biçimde daha kapsamlı ve derinlikli olarak ele alınması gerekliliğini de üstüne basa basa vurguladık. Türkiye ekonomisinin yüksek enflasyon sürecinin bir parçası olarak “düşük gelir-yüksek maliyet” ekonomisi niteliği kazandığına dikkat çektik. Bir kez daha vurgulamakta yarar görüyoruz ki kamu yönetimi ve yerel yönetim sistemimiz, arsa-arazi yönetim sistemimiz, eğitim sistemimiz, hukuk sistemimiz, vergi sistemimiz, kentlerimiz, ulaştırma ve lojistik sistemimiz verimsizdir. Bu verimsizliğin sonucu maliyetlerin ücret-gelir düzeyine göre yüksek olmasıdır. Yüksek dolaylı vergilerin yükü, kayıtdışı ekonomi, gerçekçi olmayan kredi faizleri ve kredi politikaları verimsizliği artırmaktadır. Verimlilik yönünde yapısal reformlar gündeme gelmediği takdirde, enflasyon tek haneye düşse bile Türkiye kur-enflasyon artışı sarmalında ve yüksek maliyetler-geçim sorunu ve düşük rekabet gücü açmazında kalacaktır. Beşeri ve sosyal sermayenin, teknoloji ve yenilik kültürünün hayati önem kazandığı bir dönemde eğitim sistemi ekonomik gelişmenin en önemli unsurudur. OVP’de eğitim alanında teknik eğitim ihtiyaçlarına ve üniversitelerde mütevelli heyeti oluşturulması gibi düzenlemelere değinilmiş olmasına rağmen reform boyutunda bir değişim öngörülmemiştir. Üniversitelerde sosyal bilim alanlarındaki aşırı birikmenin önüne geçilmesi, lise ve üniversitede üretime dönük alanların geliştirilmesi için daha radikal adımların atılması ele alınmalıdır” dedi. Akıncı “Kaleiçi’nin yönetim biçimleri alan yönetimi de dahil olmak üzere masaya yatırılmalı ve tartışılmalıdır”. Antalya’da bulunan STK’ların ve bu şehirde yaşayan insanların birçok açıdan Antalya’ya borcu olduğunun altını çizen Akıncı, ANSİAD olarak Antalya’da eksik ve hatalı gördükleri konuları ANSİAD çalışma masalarında ele aldıklarını söyledi. Akıncı, konuşmasını şu şekilde sürdürdü: “Bunlardan bir tanesi Kaleiçi bölgesidir. Kaleiçi’nin içinde barındırdığı tarihi kültürü, geçmişten geleceğe taşımak için burada yaşayan her vatandaşın bir görevi olduğunu düşünüyoruz. Kaleiçi, Antalya’nın turizm rekabetindeki en önemli silahıdır. Ve yıllardır biliyoruz ki buradaki çok başlı yönetim nedeniyle Kaleiçi yeterli hizmeti almadı ve alamıyor. Zaman zaman belirli bir siyasi irade geliyor ve ortaya bir vizyon koyuyor ancak Kaleiçi belirli bir seviyeye gelse bile yine bu çok başlı yönetim yüzünden bu hizmet sürdürülebilir nitelikte olmuyor. Bu nedenle Kaleiçi’nin yönetim biçimleri alan yönetimi de dahil olmak üzere masaya yatırılmalı ve tartışılmalıdır. Bu konudaki düşüncelerimizi ANSİAD toplantısına katılan Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Mehmet Nuri Ersoy ile paylaştık ve ANSİAD Kent Gelişim Çalışma Masası toplantılarında alanında uzman kişiler ile bunun çalışmasını yaptık. Kaleiçi’ni yönetim anlamında sürdürülebilir kılmak hepimizin görevidir”.
Akıncı “Antalya’nın simge bir yapısı yok”
Antalya’nın dünya kenti olmadığını ancak potansiyelinin çok yüksek olduğunu belirten Akıncı, Antalya’nın simge bir yapısı olmadığına dikkat çekti. ANSİAD olarak bu konuda yaptıkları çalışmalardan bahseden Akıncı, Antalya Müzesi’ni örnek gösterdi. Akıncı, “30 dönümlük bir alanın içinde yer alan Antalya Müzesi’nin yerini değiştirmeden müzeyi yanında bulunan ve karayolları lojmanlarına ait 40 dönümlük arsa ile birleştirerek Antalya’ya dünya ölçeğinde simgesel bir yapı kazandırılması konusundaki çalışmalarımıza ANSİAD olarak devam edeceğiz. Dosyalarımız ile birlikte bu konuyu sürekli gündemde tutacağız. Bu konuda sayın milletvekillerimize de büyük iş düşüyor” dedi.
Akıncı “EXPO nasıl satılacak?”
Antalya’da yer alan EXPO fuar alanının satışı hakkında konuşan Akıncı, “EXPO yapılan alanların daha önce satıldığını hiç görmediğini söyledi. Akıncı, “Türkiye’de ilk kez bir EXPO alanının satılmak istendiğini şahit oluyorum. Bu konuda herhangi bir şeffaflık yok. EXPO nasıl satılacak, satıldıktan sonra oraya ne yapılacak, kaç parçaya bölündü, bu ihale yapılırken bu bölgeye nasıl bir misyon yüklendi ve bu misyon ticari midir? Bunların hiçbirini bilmiyoruz ama doğru olan bir şey var ki EXPO’ların satılması diye bir şey olmamalıdır. ANSİAD olarak EXPO alanının içinde çeşitli tarım faaliyetlerinin olacağı bir tarım vadisi olarak değerlendirilmesi aynı zamanda buraya bir tarım üniversitesi yapılması gerektiği fikrimizi geliştirmeye devam edeceğiz” dedi. Enflasyona ilişkin önemli açıklamalarda bulunan toplantının konuğu Prof. Dr. Ümit Özlale, “Dünyadaki merkez bankaları enflasyonla nasıl mücadele edeceğini anladı. Covid-19 sonrasındaki dönemde biz gelişmiş merkez bankalarının yüksek enflasyona yüksek faiz artışıyla müdahale edeceklerini biliyorduk. 1970’lerde merkez bankaları enflasyon ile nasıl mücadele edeceğini bilmiyordu ama artık öyle değil. Böyle durumlarda faizleri artırırsınız. Faiz artışları olduğu zaman bundan olumsuz etkilenecek orta ölçekli işletmelere destek verirsiniz ve bu verdiğiniz desteklerin kaynaklarını bütçede başka şeylerden kısarak bulursunuz. İşsiz kalanlara işsizlik ödemeleri yapar ve onların kabiliyetlerini artırarak onları başka mesleklere yönlendirirsiniz. Biz bütün dünyada o agresif faiz artışlarının ilk başta politika faizlerine sonra da tahvil faizlerine yansıdığını gördük. Bu yüzden bugün dünyada beş on yıllık tahvil faizleri rekor seviyede yukarıdadır. Türkiye bunu biraz daha geriden takip etti. Önümüzdeki dönemde dünyada faizlerin biraz daha böyle kalacağını, Türkiye gibi ülkelerin bununla fazla inat etmeyeceğini ve bir süre daha yüksek faizle bizim mücadele edeceğimizi, ekonomik büyümenin olumlu seyredip çok yüksek ya da çok düşük büyümeyeceğini söyleyebiliriz” diye konuştu.
Özlale “Enflasyon 2023’ün sonlarına doğru daha hissedilir bir şekilde düşmeye başlar”
Türkiye’nin ihracatının yaklaşık yarısının Avrupa Birliği ülkelerine olduğunu ve bu nedenle bu konuda esas bakmamız gereken yerin Avrupa olduğunu ifade eden Özlale, Avrupa Birliği’ndeki durgunluk ve düşük büyümenin Türkiye’de artık Amerika Birleşik Devletleri‘nden daha çok hissedildiğini söyledi. Bu durumun Antalya açısından avantajları olduğuna dikkat çeken Özlale, “Rusya - Ukrayna gerginliğinden sonra rekabetçi diyebileceğimiz kur ya da politika nedeniyle özellikle Antalya bölgesinin bundan çok fazla etkilenmediğini görebiliyoruz ama dünyaya tekrardan dönecek olursak bir süre daha yüksek faizi görürüz. Enflasyon 2023’ün sonlarına doğru daha hissedilir bir şekilde düşmeye başlar” dedi. Finansal risk olabileceğini ancak küresel bir kriz beklemediğini ifade eden Özlale, “Her faiz artışında ve bu tür enflasyonist ortamdan sonra normalleşmek için politika izlediğinizde riskleri yönetemeyen bazı şirketler ve bankalar iflas eder. Bu durum bir zincire ve salgını dönüşmediği sürece normal karşılamak gerekiyor” şeklinde konuştu.
Özlale, konuşmasını şu şekilde sürdürdü; “Covid – 19 sonrasında çok büyük bir lojistik problem ortaya çıktı özellikle küresel tedarik zincirlerindeki bozulmanın tekrardan yerine gelmesi biraz zaman aldı. Gelişmiş ülkelerde optimal enflasyon dediğimiz şey %2’ dir ve yüzde % 4’te kabul edilebilir ancak bunu % 2’ ye indirmek gerekir. Gelişmekte olan ülkeler Çin, Hindistan, Türkiye, Güney Afrika ve Brezilya gibi ülkelerde olması gereken enflasyon %7 ve %8 kabul edilebilir en yüksek enflasyondur. Kabul edilebilir risk teşkil etmeyen yüzde %5 ve %6 enflasyondur. Bizim Türkiye olarak burada anlamadığımız şey şuydu enflasyon %20’ye çıktığında ona sert bir şekilde tepki vermeseniz ve vermedik onun %50 %60 çıkması 3 - 4 ayı bulur ve kartopu etkisi yapar. Enflasyonu %5’ten %20’ye çıkartmak o kadar kolay değildir; ancak %20’den %80‘e bir anda çıktığını görürsünüz sebebi de beklentilerin bozulmasıdır. Dünyada Amerikan Merkez Bankası bu beklentileri çok iyi yöneterek faiz politikasından taviz vermediği için insanların enflasyonla ilgili beklentileri bellidir. Herkes fiyatların artacağını beklerse fiyatlar artar ve herkes fiyatların düşeceğini beklerse fiyatlar düşer. Bu beklenti yönetimidir ve dünyada iyi merkez bankaları beklentileri iyi yönetirler”. Özlale “30 yıl içerisinde Türkiye’de 35 milyon Suriyeli olacak” İklim krizinin önemine değinen ve iş dünyasının buna hazırlıklı olması gerektiğini vurgulayan Özlale, iklim krizinin göçü de etkilediğini söyledi. “Suriye’de sınıra dayanmış Suriyelilerin göç ettikleri ana vatanları susuzluktan dolayı hayatına artık zorlaştığı yerlerdir” diyen Özlale, “Şimdi karşımızda yepyeni bir kriz var. Düzensiz göç krizi ve dünya bununla nasıl mücadele edeceğini bilmiyor. 7 – 8 sene önce bize çözüm önerisinde bulunan ABD ve Avrupa ülkeleri şimdi bunun saçma olduğunu kendileri kabul etti” dedi. Kavimler Göçü’nün sonuçlarından örnekler veren Özlale, “Türkiye’nin içinden geçtiği, yaşadığı ve eğer çözüm bulunmazsa bir demografik krize neden olacak bu düzensiz göç problemini bütün dünya yaşayacak. Eğer önlemini almazsak 30 yıl içerisinde Türkiye’de 35 milyon Suriyeli olacak. Bu şu anda zaten etkilerini hissettiğiniz bir problemdir ve bu problemle ilgili etkili çözümler üretmek ayrımcılık değildir. Bütün dünya bununla nasıl mücadele edeceğini konuşuyor. Bütün dünyanın en büyük sorunu düzensiz göçtür” dedi.