Mutlaka Okumanız Gereken 13 Kitap

Galeri15 Temmuz 2018
2.7B OKUNMA
Paylaş

Çoğunlukla bir kitabı okuyup bir kenara atmak ona sahip olmaktan daha zordur. Kitaplar, sanki asla geri dönemeyeceğimiz bir anın tanıkları gibi, bir ihtiyaç ve unutkanlık anlaşmasıyla tutunurlar insana..

Kitaplar, dükkanlara sığmayacak kadar büyüktürler, zihninizde büyütün onları..

Kitaplarını evde tıkılıp kalmadan okumak isteyenleri buraya alalım.

1-Bir Çift Yürek-Marlo Morgan

Kan ve kemik tüm insanlarda bulunur. Farklı olan yürek ve niyettir.

Kendisinden ilk istenen şey üzerindeki her şeyi ama her şeyi çıkartmasıdır. Bir peştamala sarılı ve yalın ayak kalan yazar ve tüm eşyaları kutsanır. Kendisi yerlilerin arasına kabul edilirken o anda sahip olduğu tüm eşya yakılır. Çünkü, “maddi nesnelerden ve bazı önyargılardan kurtulmak ‘varolmaya’ doğru yapacağı o yürüyüşün gerekli ve vazgeçilmez bir adımıydı”. Bundan sonra yazar bu kabile ile çölü boydan boya geçeceği ve bambaşka bir hayat felsefesi ile karşılaşacağı bir yolculuğa başlar.

Yazar yolculuk boyunca önceden ilkel olarak gördüğü bu insanların doğa ile nasıl iç içe yaşadıklarını; bu kupkuru çölde asla aç ve susuz kalmadıklarını; konuşmadan birbirleri ile iletişim kurduklarını; karşılaştıkları her tür sağlık sorununu çözecek bir birikime sahip olduklarını; hırs, kin, nefret, saldırganlık gibi olumsuz duygularının olmadığını; asla yalan söylemediklerini; hiç bir olayı veya kişiyi yargılamadıklarını; dünyada olup biten her şeyden haberdar olduklarını ve daha birçok olağanüstü yetenekleri olduğunu hayretle görür.

2-Sırça Fanus-Sylvia Plath

Yaşamımın, öyküdeki yeşil incir ağacı gibi önümde dallanıp budaklandığını görüyordum. Her dalın ucunda tombul, mor bir incir gibi eşsiz bir gelecek beni çağırıyor, göz kırpıyordu. İncirlerden biri, bir eş, mutlu bir yuva ve çocuklardı. Bir başkası, ünlü bir ozan, öteki parlak bir profesör, biri şaşırtıcı editör Ee Gee, öbürü Avrupa, Afrika ve Güney Amerika, biri Constantin, Sokrates, Attila ve garip adları değişik meslekleri olan daha bir yığın aşık, bir başkasıysa Olimpiyat takım şampiyonu bir kadındı. Bu incirlerin üzerinde ve ötesinde, ne olduklarını pek çıkaramadığım daha bir sürü incir daha vardı.

Kendimi dalların çatallandığı noktada otururken görüyordum.

Ve incirlerden hangisini seçeceğime bir türlü karar veremediğim için açlıktan ölüyordum. Hepsini ayrı ayrı istiyordum incirlerin, ama birini seçmek ötekilerin hepsini kaybetmek demekti. Ve ben orada karar veremeden otururken incirler buruşup kararmaya başlıyor ve birer birer toprağa, ayaklarımın dibine düşüyorlardı.

3-Ekmek Arası-Charles Bukowski

"Önümde uzanan yolu görebiliyordum. Yoksuldum ve yoksul kalacaktım. Para değildi özellikle istediğim. Bilmiyordum ne istediğimi. Hayır, biliyordum. Saklanabileceğim, saklanıp hiçbir şey yapmak zorunda kalmayacağım bir yer istiyordum. Bir şey olma düşüncesi beni korkutmakla kalmıyor, hasta ediyordu. Avukat, danışman, mühendis veya benzer bir şey olmayı düşünmek bile olanaksızdı benim için. Evlenmek, çocuk sahibi olmak, aile kurumunun kafesine girmek. Her sabah aynı işe gidip akşam dönmek. Olanaksızdı. Aile pikniklerine katılmak, Noel, 4 Temmuz, İşçi Bayramı, anneler günü. Bu tür şeylere katlanmak için mi dünyaya geliyorduk? Bulaşıkçılık yapmayı, akşamları küçük odamda içki içip sızmayı yeğlerdim."

4-Puslu Kıtalar Atlası-İhsan Oktay Anar

Padişahların, saltanat sahiplerinin sofralarından kalkıp İhsan Oktay Anar’la birlikte İstanbul’un şarap kokan sokaklarında dolaşıyor, irin kokan odalarında oturuyor; inmeli damlalı, kör sağır dilsiz insanlarının sofralarına oturuyoruz bu kitapla birlikte. Kitabı sayfa sayfa saran soru, sayfa sayfa bizi de sarmış oluyor sonunda:

“Düş görüyorum, öyleyse ben varım. Varım ama ben kimim?”

Sahi ya, kimdik bizler...

5-Kinyas ve Kayra-Hakan Günday

Hiç uykum yok. Hiç uyuyamıyorum. Domuz gibi içiyorum ama gözlerimi kapalı bile tutamıyorum. Sabaha beş saat var. Annemi düşünüyorum. Nerededir şimdi? Aynada kendime bakıyorum bazen. Ve tek kelime etmesem bile vücudum yaşadıklarımı, hayattan ne anladığımı anlamaya yetiyor. Sağ omzuma kendi çizdiğim kelebek, beğenmediğim için üzerine attığım çarpı işareti ve altında aynı kelebeğin bir japon tarafından çok daha iyi işlenmişi. Sol dirseğimin iki parmak yukarısındaki kurşun yarası. Bileklerimdeki otuz dört dikiş. Medeniyeti bir aralar, herkes gibi yaladığımı kanıtlayan apandisit ameliyatımın izi. Ve sırtımı kaplayan, Tanrı'nın yüzü. Bilmiyorum... Hızlı yaşadım. Ama genç ölmekten çok, hızlı yaşadım! Ancak hayattayım.

Kayra, bir gün bana ' mutsuzluğuna hiçbir çare aramıyorsun' demişti.

6-Yaşamın Ucuna Yolculuk-Tezer Özlü

“Sordukları zaman, bana ne iş yaptığımı, evli olup olmadığımı, kocamın ne iş yaptığını, ana babamın ne olduklarını sordukları zaman, ne gibi koşullarda yaşadığımı, yanıtlarımı nasıl memnunlukla onayladıklarını yüzlerinde okuyorum. Ve hepsine haykırmak istiyorum. Onayladığınız yanıtlar yalnızca bir yüzey. Ne düzenli bir iş, ne iyi bir konut, ne sizin medeni durum dediğiniz durumsuzluk, ne de başarılı bir birey olmak ya da sayılmak benim gerçeğim değil. Bu kolay olgulara, siz bu düzeni böylesine saptadığınız için ben de eriştim. Hem de hiç bir çaba harcamadan. Belki de hiç istediğim gibi çalışmadan. İstediğiniz düzeye erişmek o denli kolay ki… Ama insanın gerçek yeteneğini, tüm yaşamını, kanını, aklını, varoluşunu verdiği iç dünyasının olgularının sizler için hiç bir değeri yok ki. Bırakıyorsun insan onları kendisiyle birlikte gömsün. Ama hayır, hiç değilse susarak hepsini yüzünüze haykırmak istiyorum. Sizin düzeninizle, akıl anlayışınızla, namus anlayışınızla, başarı anlayışınızla bağdaşan hiç yönüm yok. Aranızda dolaşmak için giyiniyorum, hem de iyi giyiniyorum. İyi giyinene iyi değer verdiğiniz için. İçgüdülerimi hiç bir işte uygulamama izin vermediğiniz için. Hiç bir çaba harcamadan bunları yapabiliyorum, bir şey yapıldı sanıyorsunuz. Yaşamım boyunca içimi kemirttiniz. Evlerinizle. Okullarınızla. İş yerlerinizle. Özel ya da resmi kuruluşlarınızla içimi kemirttiniz. Ölmek istedim, dirilttiniz. Yazı yazmak istedim, aç kalırsın, dediniz. Aç kalmayı dendim, serum verdiniz. Delirdim, kafama elektrik verdiniz. Hiç aile olmayacak insanla bir araya geldim, gene aile olduk. Ben bütün bunların dışındayım. Şimdi tek konuğu olduğum bu otelden ayrılırken, hangi otobüs ya da tren istasyonuna, hangi havaalanı ya da hangi limana doğru gideceğimi bilmediğim bu sabahta, iyi, başarılı, düzenli bir insandan başka her şey olduğumu duyuyorum.”

7-Deli Kadın Hikayeleri-Mine Söğüt

Size kadınlıkla lanetlenmiş bir varoluş hezeyanı anlatacağım.

Sizi saçlarının ve ayaklarının ucu arasında olup biten şeylerden ibaret,

Doğurmaya mahkum,

Çocuklarını kaybetmekle mühürlü,

Yalnız, yapayalnız bir kalabalıkta dolaştıracağım.

İçlerine açılan kapıların arkasına saklanmış kadınların

Delirerek bedenlerinden dışarı açtıkları pencerelerden bakacağım.

O pencerelerden tekrar ve tekrar ve tekrar kendimi aşağı atacağım.

8-Fakat Müzeyyen Bu derin Bir Tutku-İlhami Algör

“Her şeyin iyi gittiğini nerden çıkarıyorsun?” dedi.

“Herif rüzgârı kendinden menkul uçurtmanın teki. Ara sıra telleri takılır gibi kadına geliyor gece yarısı.”

“Fakat Müzeyyen, bu derin bir tutku,” dedim. Tırsmaya başlamıştım. Haklı olabilirdi.

“Evet, biraz sapık ve tek taraflı bir tutku,” dedi, arkasını dönüp gitti.

Hikâyeye göre adam, kadını çok seviyor, sevdikçe ruhu büyüyor, eve sığmıyor... Bülbülün çilesi, yazarın zulası... İnceden sarma bir sigara, inceden bir bardak... Jak Danyel isimli bir şişe, Hicran isimli bir yara, tuhaf isimli bir roman. Kafamız iyi, açmayın kapağı, biz böyle iyiyiz.

9-Şeker Portakalı-Jose Moura De Vasconcelos

Konuştukça, bana pek çok en iyi biçimde anlatmayı başarıyordu. Edmundo dayı kadar iyiydi.

''Daha çok anlat'' dedim.

''Hoşuna gidiyor mu?''

''Çok. Elimden gelse, seninle sekiz yüz elli iki bin kilometre hiç durmadan konuşurdum.''

''Bu kadar yola nasıl benzin yetiştiririz?''

''Gider gibi yaparız.''

10-Şairin Romanı-Murathan Mungan

Adı Yerküre olan bir gezegen. En büyük kara parçası sayılan Anakara'da farklı yerlerden farklı nedenlerle Odragend'e varmak üzere yola çıkan gezginler. Elli yıl sonra yurduna dönen bir bilge şair. Yıllarca evinden hiç çıkmadan yaşadıktan sonra, çıraklarıyla birlikte kendisini yollara vuran bir şiir filozofu. Yalnızca şairleri öldüren bir katilin izini süren atlı polis ve yardımcısı.

Yol boyu içinden geçtikleri yerler, yaşamlar. Surlarında şiir bayrakları dalgalanan şehirler. Kanatları göğün gizemlerini birbirine bağlayan kuşlar. Sayıların, sözcüklerin, şifrelerin ardında ömür tüketen matematikçiler, dilciler, sözlükçüler, şairler... İnsanların ruhlarını sağaltan rüya terbiyecileri.

Batı'nın modern çağ fantazi romanlarıyla Doğu'nun Binbir Gece Masalları'nın özgün bir bileşimi.

11-Rüyalarım Ziyan Olmasın-Aziz Nesin

Gerçekten de eşi benzeri olmayan bir cimriyim. Bay Harpagon bile benim yaramda çok cömert kalır. Nasıl bir cimri olduğumu ne sen, ne başkaları biliyor. Bilip bilmemeleri de hiç umurumda değil. Ben biliyorum ya, yeter...

Acılarımın, yoksulluklarımın, çirkinliklerimin, utançlarımın, yanılgılarımın, pişmanlıklarımın, mutsuzluklarımın, hastalıklarımın, dertlerimin, açlıklarımın, gözyaşlarımın, kara günlerimin, üzünçlerimin, yalnızlıklarımın, zavallılıklarımın cimrisiyim; bunları salt kendime saklarım, başkalarına vermek, başkalarıyla bölüşmek istemem.

Tatlarımı, beğenilerimi, varlıklarımı, varsıllıklarımı, güzelliklerimi, doğrularımı, inandıklarımı, keyiflerimi, mutluluklarımı, sağlıklarımı, gülüşlerimi de, bende nice varsa hepsini, kendilerinde olmayanlara vermek isterim; başkalarına vermeyince onların benim olduğuna inanamam.

Eşsiz ve benzersiz, dünyanın en cimrisi olarak rüyalarımın bile ziyan olmasını, salt bende kalmasını istemiyorum...

12-Gülüşün ve Unutuşun Kitabı-Milan Kundera

Zorlama bir gülüş. Gülünç bir gülüş. O kadar gülünç bir gülüş ki gülmekten başka bir şey yapamıyorlar. Sonra gerçek gülüş geliyor. Patlayan, yenilenen, allak bullak olmuş, çığrından çıkmış, gülme patlamaları gibi nefis, görkemli ve delice gülüşler. Kendi gülüşleriyle kendi gülüşlerinin sonsuzluğuna varana dek gülüyorlar. Ah, gülmek! Sevinçle gülmek, gülmenin sevincini tatmak..

13-Momo-Michael Ende

Momo karşısındakileri, aptal insanların bile aklına parlak düşünceler getirtecek şekilde dinlerdi... Momo'nun yanında oynanan oyunlar başka hiçbir yerde oynanamazdı. Yaşanılan gün içinde çok büyük bir sır vardır. Bu büyük sır zamandır. Onu ölçmek için saatler ve takvimler yapılmıştır, ama bunlar hiçbir şey ifade etmez. Herkes çok iyi bilir ki, bazen bir saatlik süre insana ömür kadar uzun gelirken, bazen de göz açıp kapayıncaya kadar geçip gider. Çünkü zaman, yaşamın kendisidir. Ve yaşamın yeri yürektir. Bu gerçeği hiç kimse duman adamlardan daha iyi bilemezdi. Bir saatlik, bir dakikalık, hatta bir saniyelik yaşamın değerini hiç kimse onlar kadar iyi ölçemezdi. İnsanların zamanı üzerine planlar kuruyorlar, ince hesaplarla hazırlanmış planlar. Yaptıklarından kimsenin haberdar olmaması onlar için çok önemliydi. Büyük kente yerleşip halkın arasına karışırken hiç dikkat çekmemişlerdi. Hiç kimse farkına bile varmadan adım adım ilerliyor ve insanlara egemen oluyorlardı. Zamanınızı çalıyorlar sevgili dostlar, kendi istekleri uğruna sizi kandırıyor ve zamanınızı çalıyorlar... Ama Momo ve çocuklar sizi uyarıyor... Ey İnsanlık, dinle ve anla!... On ikiye beş kaldı... Aç gözünü, tetikte ol... Hırsız çaldı zamanı. Okuyun ve anlayın... Zamanınızı çalıyorlar..

2.7B OKUNMA
Paylaş
Antalya’da olan biten tüm etkinliklerden ilk önce sen haberdar ol!